![]() |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin.. Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin... Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin... Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, Çek kızarmış ekmek kokusunu içine, Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.. Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa... Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al. Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor.. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak. Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun.. Saklama tabakları, bardakları misafire Sizden ala misafir mi var bu dünyada Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.. Gece evinde, dostların olsun Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.. Arkadaşım hayat bu, daha ne olsun? Ama en önce ve illa ki sağlık olsun! Can Yücel sağlıklı ve kendimizi şımarttığımız bir gün diliyorum hepimize.. kendimize misafirlerimizden daha özenli davrandığımız.. kendimizle dolu.. |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Günümü güzelleştiren şiirlerden biri. İyi ki varmış Can Yücel, iyi ki varsın cansuyu. :) |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA İçine doldurulacak çok şey olduğu zaman, günün yüzlerce cebi vardır. Nietzsche |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Hint Felsefesinin 4 Altın Kuralı KURAL 1: " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır." KURAL 2: " Bitmiş olan bir ...şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir." ... KURAL 3: " Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler." KURAL 4: " Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. ‘Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı’ gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir. " |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA benim tüm paylaşımlarım an içinde birbiriyle ilintili seyreder.. çağrışımsal bir konu.. birkaç başlığa kuruluverir malum :) Sevgili Namastee nin kendi paylaşımındaki güzel rubailerinin arasına.. benim nesirsiz nazım..larımdan ve aforizmalarımdan yeterince sıkıştırdığımı düşünüyorum :) çağrıştırdığı bir şiir bu başlıkta yer buluversin kendine.. :)) Hayat, senin hayatın. İzin verme itilmesine kederli teslimiyetin içine. Hazır ol beklediğine. Çıkış yolu vardır elbet. Işık var bir yerde. Belki çok parlak değil ama def eder karanlığı. Hazır ol beklediğine. Tanrı sana fırsatlar sunacak. Tanı onları… ve kullan. Ölümü yenemezsin ama yok edebilirsin yaşarken ölmeyi, Ve Sen öğrendikçe bunu yapmayı, Daha da aydınlık olacak. Hayat, senin hayatın. Tanı onu, ona hala sahipken… Sen Muhteşemsin. Tanrı bekler mutlu etmek için seni. Charles Bukowski |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA bu bulutu boyayalım : uyku olsun, ev olsun öteki bulut, sıcacık yumuşak : uyusun kuştüyü minderlerde, tırmalasın ellerini. bu da kedi olsun : adı bulut olsun : kara bulut, yağsın bahçemize. bu bulutu boyayalım : salıncak olsun, çocuk olsun, kaysın kaydırak oynasın parkta : dizleri kanasın boyasın çakıl taşlarını güneşin rengi : adı su olsun, yıkasın patilerini sonra. bu bulutu boyayalım : çiçek olsun, içsin çimenlerin çiyini, dilini konuşsun kuşların : güvercin serçe kardeşlerini kovalasın : adı toprak olsun : anısı sonsuz. bu bulutu boyayalım : rengârenk olsun, en çok mavi olsun, dinginliğin yurdu. deniz olsun, elbette deniz olsun adı : büyüsün zamanın kıyıcığında umutla, gizlice, usulca : usulca, gizlice. bu bulutu boyayalım : serinlik olsun, gölge olsun öteki bulut, görkemli yaşam : çıksın ağaçlara korkusuz, baksın : bakmayı sever yukardan, yağmur olsun adı : çoğul damla, ırmak boylarında. bu bulutu boyayalım : dirim olsun. – – |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA “Nasıl yaşamam gerektiğini anladığım gün, nasıl ölmekte olduğumu gördüğüm gün oldu. ”picassa |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA "Yaşamak... Tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak... Herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, 'onu' bekleyerek yaşamak..." Sabahattin ALİ/ KÜRK MANTOLU MADONNA |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA an lar ve anlam lar çocuk kağıtları düşürdü. bakmıyordum ama izliyordum. önümde beş yaşlarında bir çocuk, yanında ellerinde market poşetleriyle ince bedenli nedense babaannesi olduğunu düşündüğüm bir kadın. belki rüzgar, belki bir anlık dikkatsizlik çocuğun minik parmakları arasındaki özensiz kağıt yığınını savuruveriyor.ve çocuk toplamak için eğildiği anda babaanne :) -evde aynısından var onların hadi yürü diyor, kızgın değil, buyurgan değil, ikna edici ve sevecen bir tonda. çocuk yola saçılan kağıtlara gözlerini ekerek yola devam ediyor. küçük kare not kağıtları yığını. nene torun önce doktora gitmişler diye düşünüyorum. sonra eczaneye uğramışlar. ve sonra markete. eczanede gözleri gözlerine eğilmiş buluşmak için eczacı kadının.. illa ki adın ne senin diye sormuş. belki çekinmiş önce ama üstelemiş nenesi. cevap versene. doğrudan kendisine sorulan bir soruya doğrudan cevap vermenin sevincini yaşamış. ve teşekkür etsene ler eşliğinde de olsa bir birey oduğunu duyumsadığı o andan hatıralar tutuşturmuş eczacı boş kağıtlara yazdıklarıyla. çocuk kendi ismini yoldan toplayamamanın hüznüyle babaannesinin kendisine uzanan eline tuttu. ne evdeki kağıtlar aynı olacaktı artık, ne başka kağıtlar. o anlam o an daydı ve savruldu. ________________ burnuma panayır yerlerindeki cızbız etlerin kokusu doluyor bir anda. yaz tatilinde ne yaptınız ödevlerinde her eylülde özenle panayıra gittik yazılırken hiç yazmadığım hikaye. nerden de düştü aklıma şimdi. ne incik boncuklar, ne dönme dolaplar, ne pamuk helvalar .. tüm panayırı saran, baharatlı bir sakatat kokusu. bakmadan geçerdik kokunun kaynağına üç kardeş, ya da baktığımızı hissettirmeden birbirimize. sanırım dışarda bişeyler atıştırmaktansa evde doğru dürüst ve ekonomik sağlıklı yememiz için olacak babam, her panayır dönüşü önceden hazırladığı pirzolaları pişirirdi bize. yine de burnumda o panayır kokusu işte.. _________________________ ve dolmaları bozmak :) bunu burada yazmıştım. aynen kopyalayacağım :) Büyük bir gurup bir köy ziyaretine gitmiştik. Bizi misafir edenler çok güzel şeyler hazırlamışlardı. Ama en güzeli bahçeden ellerimizle organik sebzeleri toplamaktı. Bir yandan da biraz uzakça olan ev den hazırlanan yiyecekleri taşımamız gerekiyordu. Obsesif ben.. ve benden daha obsesif my darling de koşturup duruyorduk..kocaman bir tencere yaprak sarması vardı. Tanrım öyle iştah açıcıydı ki. Bir de güzel bir şekilde güneş şeklinde dizilmiştiler özenle.. Kocaman tencereyi sanki kutsal bir emaneti taşırmışcasına getirdik piknik alanına. Diğerleri hemen birer tane alıp tadına bakarken biz..şaşkın.. ama.. onlar öyle güzel dizilmişti ki.. biz hiç dokunmadık diyorduk üzüntüyle.. Ve ev sahibi bize..e zaten yenecekti.. siz şimdi dolmaları bozmamak için yemekten de mi vazgeçtiniz dedi.. Kalakaldık.. evet biz dolmaları asla bozamayanlardandık..tadına varamayanlardan.. Zaman zaman hatırladık bunu..mükemmeliyetçilik dolmaları bozmamıza izin vermediğinde.. Ve ne zaman ellerimizi daldırıp bozsak dolmaları hafif bir suçluluk duygusu eşliğinde de olsa mutlu olmaya çalıştık.. cansuyu |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Topla gül goncalarını toplayabilirken, Zaman uçup gidiyor. Bugün sana gülümseyen çiçekler Yarın soluveriyor. *** ''Çoğu aslında hayatını kendi istediği hale getirebilecek durumdayken,bunu yapmak için iş işten geçinceye kadar beklemedi mi?Başarı denen tanrıyı kovalarken,gençlik düşlerini feda etmedi mi?Bu insanların çoğu yabani çiçeklere gübre oldu.'' *** Tıp,hukuk,bankacılık, bunlar hayatı devam ettirmek için gerekli.Ama şiir,aşk,sevgi,güzellik?Bunlar da bizim yaşama nedenlerimiz! *** Ormana gittim,çünkü bilinçli yaşamak istiyordum.Derin yaşamak ve hayatı iliğine kadar özümsemek istiyordum.Yaşama dair olmayan her şeyi bozguna uğratmak için.Ve ölüm vaktim geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu keşfetmemek için... *** Eğer biri güvenle hayallerinin yönünde ilerlerse,bir gün hiç beklemediği bir başarıyla karşılaşır. *** Kendi sesinizi bulmak için mücadele etmelisiniz.Bunun için ne kadar uzun süre beklerseniz,bulma şansınız o kadar azalır. *** Çoğu insan hayatını sessiz bir umutsuzluk içinde sürdürüyor.Neden bunu yapalım?Kendinize yeni zeminler aramaktan kaçınmayın! *** İnançları ve dersleri yok saymak çok zordur.Çünkü ailelerimiz,gelenekler ve modern çağ bizi koşullandırır.Nasıl olur da Walt gibi,gerçek doğamızın konuşmasına izin veririz?Kendimizi önyargılardan,alışkanlıklardan,etkilerden nasıl kurtarırız?Cevap,sevgili çocuklar,her zaman yeni bir bakış açısı bulmaya çalışmaktır. *** Yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz Yeni gün çoktan geldiği halde yeni bir gün düşlüyoruz Yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz Ve hala uyuyoruz Çağrıları duyuyoruz ama hiç önemsemiyoruz Gelecek planlardan ibaretken geleceği umuyoruz Her gün kaçtığımız bilgeliği düşlüyoruz Kurtuluş elimizdeyken kurtarıcı bekliyoruz Ve hala uyuyoruz Ve hala uyuyoruz Ve hala dua ediyoruz Ve hala korkuyoruz Ve hala uyuyoruz. *** Düşler alemine dal Yoksa bir slogan devirir seni Yüreğine güven Denizler tutuşsa da Ve aşkla yaşa yıldızlar çekilse de Geçmişi onurlandır Ama geleceği de sevinçle karşıla Ve bu düğünde dans ederek kov ölümü Boş ver Hainler ve kahramanlarla dolu dünyayı *** Ölü Ozanlar Derneğinden |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Önce evlendiğimizde hayatin daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatin daha iyi olacağına. Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz. Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne zaman?... Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacak. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza' ya aittir. Der ki; "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel,öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı." Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse; Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar, çocuklarınız olana kadar, çocuklarınız evden ayrılana kadar, işe başlayana kadar, evlenene kadar, Cuma gecesine kadar, Pazar sabahına kadar, yeni bir araba, ya da ev alana kadar, borçları ödeyene kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar, Sonbahara kadar, Kışa kadar, Maaş gününe kadar, şarkınız söylenene kadar, emekli olana kadar, ölene kadar..... “MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUGUNUZ 'AN'DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN. MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞIL, BİR YOLCULUKTUR. "PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR." Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR” MURATHAN MUNGAN |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA çinde af olmayan mutluluk yoktur Eski yazılarımdan birini okurken fark ettim ki, yıllar geçiyor ama insana dair gerçekler daima geçerli oluyor. İki tip insanın mutsuzluğa mahkum olacağından bahsetmiştim: Birincisi, mutluluğunu gelecekte yaşayacaklarına endeksleyen insanlardır. Bu insanlar mutlu olabilmek için sürekli olarak bir takım şartların yerine gelmesini beklerler. Farkında olmadan yaşamı ertelerler. Mutluluklarını şartlara bağlamışlardır. Adeta gelecekleri bugünlerine ipotek koymuştur. Mutluluğumuzu engelleyecek olan şey, ancak beklentilerimizin doyumuna ulaştıktan sonra mutlu olabileceğimize inanmaktır. İkincisi, geçmişte yaşayanlardır. Geçmişte yaşadıkları bir dönem veya olayın sorgulamalarıyla günlerini geçirirler. Kafalarından geçen düşünceler, geçmişe yönelik "eğer"ler ve "keşke"lerle başlıyordur. Eskinin muhasebesinin içinde boğulurlar. Kendilerine acıma eğilimleri vardır. Kaderleriyle uğraşırlar. Şansızlıklarını anlatır veya uğradıkları bir haksızlığın hayatlarına nasıl bedeller getirdiğine yakınarak yaşarlar. Bu tip insanlar geçmişte yaşadıkları için bugünü ıskalarlar. Mutluluk ise yaşanılan andadır. Geçmişten çıkıp bugüne gelemeyenler için mutluluk yaşanabilir bir duygu olamaz. Geçmiş yüklerle doludur. Herbirimizin yükü bir diğerinden farklıdır. Kimimiz eşine, kimimiz bir arkadaşına, kimimiz bir akrabasına kırgın. Kimimizin yükü, işyerinde yaşadığımız güç savaşlarına bağlı sürtüşmelerden doğar. Birisine kızmışızdır. İlişkimiz gergindir. Kafamızda bu kişiyle verdiğimiz savaş enerjimizden çalar. Kafamızdaki savaş için strateji üretmeye çalışmaktan verimliliğimizi kaybederiz. Kimimizin yükü yaşadığı bir ilişkidir. İlişki çoktan bitmiştir. Verdiğimiz emeğin, yaptığımız sevgi yatırımının haksızlığa uğradığını düşünmüşüzdür. Kırgın ve öfkeliyizdir. Bu yaşantımızın izleri daha sonraki ilişkilerimizde de kendini hissettirir. Kimimize çocukluğumuzda alamadığımız sevgi, yük olmuştur. Ebeveynlerimiz tarafından seçilmediğimizi düşünmüşüzdür. Hatta bu yükün etkisiyle bugünümüzde seçilmek ve sevilmek için o kadar çok çaba vermeye kalkışırız ki, sevmeyi unutan sevilme uğraşında biri olur çıkarız. Yükle yaşayan insanlar yorulurlar. Genel bir hoşgörü kaybı oluşmaya başlar. Niye olduğunu da bilemeyiz. Hırçınlaşmaya başlarız. Kendi yakınımızda aslında hiçbir problemimiz olmayacak sevdiğimiz insanlara karşı toleranssız davranmaya başlar hatta onları yok yere kırar sonrada üzülürüz. Yaşantımızın bir sonraki perdesinin bir öncekinin gölgesinde yaşanmasını istemiyorsak, yaşadığımız her ilişkiye hakkını vermek istiyorsak mutlaka bu yüklerden kurtulmamız gerekir. Şimdi bu bölüme dikkat edin; 1. Mutlu olabilmeniz, bugününüzü yaşayabilmenize bağlıdır. 2. Bugününüzü yaşayabilmek ise üzerinizdeki yüklerden kurtulmanıza bağlıdır, 3. Üzerinizdeki yüklerden kurtulmanız, onları affetmenize bağlıdır. Bu hafta sonu herkesi affedin, kendiniz dahil! Hesabınızı bitirin onlarla. Onların da, sizin de, insani zaafları olabileceğini görün. Onlarla paylaştıklarınızın içinde hoşluklar olduğunu da hatırlayın. Yaşadığınız en kötü deneyimin dahi sizi güçlendiren izler bıraktığını bilin. Affettikleriniz içinde mutlaka kendiniz de olmalısınız bunu da sakın atlamayın. Affettikçe hafifleyeceksiniz. Hırslardan ve kavgalardan arınmaya başlayacaksınız. Enerjinizi kendiniz için verimli alanlara kullanabilecek ve başarılarınızın arttığını göreceksiniz. Affetmek ruhu detoks eder yani ruhu temizler. Herkesin ihtiyacı var buna... Bir kez düşünün... İyi haftalar... Yazan : Dr. Ümit Yazman |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Uzun uzun yıllar evveldi.... Uzak sahillerin, nemi yaprağı üzerinde, yemyeşil ormanlarında güzeller güzeli bir kız yaşarmış....... Adı yokmuş.. Bir isme de, ihtiyacı yokmuş zaten. Duyamaz ve konuşamazmış, O...... Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece..... Her sabah uyandığında, “acaba bugün, hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim” diye merak duyarmış..... Kime sorsanız, tüm deniz kabuklarının birbirine benzediği o uzun sahillerde, o aylardır yıllardır hep mutlu ve her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde, heyecanla yaşamaktaymış..... Çünkü O zamanın, sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış...... Çünkü O, zamanın, sevinenler için kısa üzülenler için çok uzun, korkanlar için çok hızlı , bekleyenler içinse çok yavaş olduğunu, bilirmiş...... O, sonsuzu seçen, seven , ama çok seven bir yüreğe sahipmiş...... Topladığı ve dokunduğu her deniz kabuğu ile, yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş...... O, deniz kabuklarında, kulaklarıyla duyamadığı, bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında...... Yüreğinin kumsalları ve suları, ona hiç gitmediği, hiç görmediği kıyıların, nice hikayelerini anlatır durularmış...... Dünya, onun yüreğinde atarmış... Dünya, onun yüreğinde ses verirmiş evrene...... O, dünyayı yüreğinden işitir, bilir ve yaşarmış...... Bazen işittiklerimiz, yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız....... Ve bunlar mutlu etmez bizi..... Çünkü mutluluk; duyamadıklarımızda, gidemediklerimizde, fark edemediklerimizdedir.... Oysa, görebildiklerimizden, daha fazlasıdır gerçekler........ Günlük döngüler içinde, Sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak yaşıyoruz hayatlarımızı maalesef..... Hayat bu olmamalı.. Işler hiç bir zaman durulmayacaktır ki, hep yoğun, hep çok olacaktır...... Ama sular bile durulur. Durulur ve durulanır o zaman su; sedeflenir, sakinliğin, dinginliğin tatlı huzuru , derinliği aks olur kumsallarda..... Bu hayattır işte.. Hayat oradadır... Dinlerken, beklerken, izlerken, durulanırken.. Hayat orada yaşanır gerçel anlamda.. Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz, “hayat, bu” diye..... Yaşamımızı, hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz... Ggerçekle, doğru arasındaki farkı görebilmeliyiz...... Hepimiz .... Gerçekten mutlu olmak, sadece yüreğin işidir... Yüreklerimize fırsat vermeliyiz..... Her yeni güne başlarken, hangi deniz kabuğuna dokunarak, bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek, umutla uyanmalıyız...... Var olmanın güzelliği bu olsa gerek... Acaba, bugüne kadar, yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir ? Sen..., bugün hangi deniz kabuğunu dinledin, ve bugün kaç deniz kabuğu topladın? Insanın yüreği, belki de, deniz kabuklarından örülü olmalı. Her yürek, bir kumsal olmalı belki de...... Kumsal gibi sonsuz olmalı..... Kum tanelerinin kristallerinde, nice deniz çiçekleri, sedefleri açtırmalı her gün için.. Ve, her mevsimde ebruli olmalı o kumsal, her koşulda kumsalda olmalı varlığımız. Mesela, yazı, kumsal mevsimi biliriz sadece. Fakat, kışın da, oradayızdır.. Insanlar nedense, kumsalları, sadece yazın fark ederler...... Ne talihsizlik.! Tıpkı, yüreklerimizi de, aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi Belki de, maviyi görmek değildir önemli olan.. Belki, bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde, Önce, uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz.. Önce uçurtmayı görebilirsek, mavileri de yakalarız zaten...... Uçurtma, mavidedir nihayetinde.... Eğer her gün, yeni bir var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve Yüreğimizin ebruli kumsallarından, yepyeni deniz kabukları, sedefler toplayabiliyorsak, Yokluk yok demektir, değil mi? VE, her sabah ya da akşam üstleri, Sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz....... Güne ya da akşama başlarken Yürek su ister......Çiy ister... Şebnem ister...... Insanın en yalnız olduğu zaman dilimlerdir, sabahın eri ve akşamüstleri....... Insanın en çok kendi olduğu, kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar. Doğrularımızdan, gerçeğe yönelik yolculuğun başladığı vakitlerdir. Sonsuza uzanan, uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir. Doğrularınıza sahip çıkın. Kendinizi yakalayın. Sonsuzluğu, kendinizden esirgemeyin. Bakın, dinleyin, dokunun, deniz kabuklarının size söyleyecekleri var.. Yüreğinizin, ebruli kumsalından ayrılmayın. alıntıdır.. |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Kendi kararından dönmediğin zamanları hatırla, tasarladığın gibi geçen bir avuç günü hatırla, kendine sahip çıktığın zamanları hatırla; ne zaman yüz ifaden değişmedi, cesaretin azalmadı; böylesine uzun bir yaşam boyunca neler başardın; kaç kişi, sen ne yitirdiğini fark etmeden yaşamını çaldı senden, önemsiz bir üzüntü, aptalca bir sevinç, içini kemiren bir utku, çıkara dayalı bir ahbaplık sana ne kadar zamana mal oldu; Sana ait olanlardan geriye ne kadar az şey kaldığını hatırla: Zamanından önce öldüğünü anlayacaksın!" Sanki hep yaşayacakmış gibi yaşıyorsunuz, kırılgan olduğunuz aklınızın köşesinden geçmiyor, akıp gitmiş olan onca zamanı hiç dikkate almıyorsunuz; sanki tükenmez kaynaklarınız varmışçasına har vurup harman savuruyorsunuz, oysa belki de falanca adama ya da filanca işe ayırdığınız şu gün son gününüzdür. Bütün korkularınız ölümlülerin duyduğu korkular; ama bütün arzularınız ölümsüzlerin arzuları. Yaşamın Kısalığı Üzerine - Seneca .. Cogito Dergisi |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA çocukluğumdan, beni çok etkileyen bir masal.. bir zamanlar genç bir çiftçi varmış ve bu çiftçi sevgilisi ile buluşacakmış. çok sabırsız biriymiş ve buluşacakları yere çok erken gelmiş. üstelik beklemeyi de bilmiyormuş. ne güneş ışığını, ne ilkbaharı, ne de çiçeklerin güzelliğini görüyormuş. sabırsızca bir ağacın altına yatmış, kendisi ve dünyayla kavgaya tutuşmuş. birdenbire önünde gri renkte elbiseler giymiş olan bir adam belirmiş ve şöyle demiş: sıkıntının ne olduğunu biliyorum. bu düğmeyi al ve cepkenine dik. herhangi bir şey beklemek zorunda olduğunda ve zaman sana geçmiyormuş gibi geldiğinde, düğmeyi sağa doğru çevirmen yetecek ve sen zamanı istediğin kadar ileri alabileceksin. bu tam da genç erkeğin istediği gibi bir şeymiş. büyülü düğmeyi tutup bir deneme yapmak için çevirmiş: o anda karşısına kendisine gülümseyen sevgilisi dikilmiş. bu iyi hoş da şu an düğünümüz olsa daha çok sevinirdim diye düşünmüş ve tekrar çevirmiş: sevgilisiyle düğün yemeğinde oturuyor, etrafında flütler ve kemanlar çalıyormuş. o an genç karısının gözlerinin içine bakmış: keşke yalnız kalmış olsak diye düşünmüş. düğmeyi tekrar gizlice çevirdiğinde gece çökerek isteği gerçekleşmiş. sonra planları hakkında konuşmaya başlamış, "yeni evimiz bittiğinde demiş" ve yeniden düğmeyi çevirmiş: birden yaz mevsimi gelmiş, yeni, geniş ve boş evleri onları kucaklamaya hazırmış. şimdi çocuklarımız noksan demiş ve yine bekleyememiş. çabucak düğmeyi çevirmiş: artık yaşlanmış ve çocukları dizlerinde oturuyormuş. aklında yeni düşünceler varmış, yine bekleyememiş. çevirmiş, çevirmiş hayatı önünden akıp gitmiş ve o anlayamadan yaşlanmış ve ölüm döşeğinde yatıyormuş. artık çevirmesini gerektiren bir şeyi kalmamış ve geçip giden hayatına şöyle bir bakmış. hayatını kötü yönlendirdiğini anlamış. beklemek yerine yalnızca arzularının gerçekleşmesinden duyacağı mutluluğu tatmak istemişti, tıpkı kekin içinden yalnızca üzümleri ayıklayıp yemek gibi. hayatı akıp gidince, beklemenin de bir değeri olduğunu anlamış. zamanı biraz geri almak için neler vermezdim diye hayıflanmış! titreyerek düğmeyi sola çevirmeye çalışmış. o anda sarsıntı gibi bir şey olmuş, uyanmış ve hala çiçek açan ağacın altında yatarak sevgilisini beklemekte olduğunu görmüş. artık beklemeyi öğrenmiştir; tüm acelesinden ve sabırsızlıklarından kurtulmuştur; rahat rahat mavi gökyüzüne bakar, kuşları dinler ve çimenlerdeki böceklerle oynar. beklemekte olduğu için sevinç bile duyar... ve yine çok sevdiğim bir söz.. “Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir. “John Lennon yaşadığımız her anın tadını çıkaracağımız farkında olup tadını çıkaracağımız AN lar diliyorum hepimize.. |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Çok güzelmişşşşş |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA "Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa.. Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa.. Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa.. Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak! Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil.. Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil.. Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa.. Kaşık kaşık çikolata yeyip, ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa.. Saatlere bakmadan ...yaşa.. Beklemeden yaşa.. Yorulmadan yaşa.. Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır, Senin de bir hayalin olsun.. Öyle yaşa işte! Boynu bükük soru işaretlerini boşver.. Dik ünlemlerin var. Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana.. Allah'ın sana uzattığı beyaz kağıdı geri çevirme... Yani diyorum ki; Yaşa da, Nasıl yaşarsan yaşa!" Mornie Menel |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA bir zehri içer gibi yaşamak gerek..derim her zaman.. içtiğin her neyse.. çünkü zehri yudumlamak her anın farkında olmak demek.. ve kendimiz olmalıyız zehirimiz belki de.. ya da ne?? |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA Teşekkürler paylaşımlarınız için... sevgimle...956k |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA “Tam Düne Alışmışken Yine Bugün Oldu” cümlesi de bugün karşıma çıkan “günün cümlesiydi” Evet, “Tam Düne Alışmışken Yine Bugün Oldu”. Dün, öğrenilmişti, artık tanıdıktı, kolaydı, bakalım bugün neler getirecek beraberinde, hadi bakalım. Tanımadığı tanıdık hale getirdiğimiz bir yolculuk, tam bir gün süren, adı bugün. Bu, hayatımızdaki değişiklikleri de fark etmemizi sağlıyor, sahi diyoruz, dün şöyleydi böyleydi, iyisiyle kötüsüyle, ama ben dünü çözümlemiştim, öyle ya da böyle. Bugün, işlenecek, yıkanıp paklanıp, belki de kirletilip dün haline gelecek, uğraş dur bakalım bugünü dün yapacağım diye. İş, bugünün düne benzemeyeceğini kabul etmekle başlıyor. Aslında düne benzeyen bugünler ne de sıkıcı olurdu, öyle değil mi? Her şey miyadını doldurur, hiçbir şey yerinde aynı kalmaz, kaldığını sansanız bile, devamlı değişir. O yüzden her yeni gün yeni bir hayattır ve zaten bu hep böyle olagelmiştir. Bugün, düne hiç benzemez. Benzetmemek lazım, alışmamak lazım. Bir gün öyle bir bugün gelir ki, dünden söker alır sizi ve henüz bahsi bile geçmemiş olan yarınlara fırlatıverir. Aslında insanların hayatlarında dün ve yarın yoktur, bugün vardır. Yapabilene ise her gün, dün, bugün ve yarındır alıntı |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA peki o zehrin panzehiri ne? |
Cevap: CARPE DİEM / ANI YAKALA yudumlamaktan kaçındığın zehirin panzehiri bir dikişte içmektir ancak |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:02 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.