Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hedeflerimiz ve Biz Klubü > Hedef Ön Hazırlık > Hedefler Makaleler

Uyarılar

Hedefler Makaleler hedefe ulaşmak, hedefe ulaşma, hedeflere ulaşmak, hedeflere ulaşma, hedeflere ulaşmanın yolları, hedeflere ulaşmak için, hedefe ulaşmanın yolları, hedefe ulaşmak için

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Soru soran cevaptan kaçamaz." KAMERUN ATASÖZÜ HİÇBİR nedene ihtiyaçları yoktu. Gelişleri sırf o Yahudi olduğu içindi. Naziler evini bastılar, onu'da tüm ailesini de tutukladılar. Sonra hepsini sürü güder gibi bir trene doldurdular, Krakow'daki ölüm kampına yolladılar. Ailesini gözlerinin önünde kurşuna ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13-02-2011, 10:35 PM   #91 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Soru soran cevaptan kaçamaz."
KAMERUN ATASÖZÜ

HİÇBİR nedene ihtiyaçları yoktu. Gelişleri sırf o Yahudi olduğu içindi. Naziler evini bastılar, onu'da tüm ailesini de tutukladılar. Sonra hepsini sürü güder gibi bir trene doldurdular, Krakow'daki ölüm kampına yolladılar. Ailesini gözlerinin önünde kurşuna dizilirken görmeye onu en kötü kâbusları bile hazırlayamazdı. Kendi oğlu "duş" sonucu öldü diye onun giysilerim bir başka çocuğun üzerinde görmeye nasıl dayanabilirdi?

Her nasılsa dayandı. Günün birinde çevresindeki kâbusa baktı, kaçınılmaz gerçeği kabul etti: Eğer burada bir gün daha kalırsa kesinlikle ölecekti. Kaçmaya karar verdi, ayrıca o kaçış işinin hemen yapılması gerektiğine de karar verdi! Bunun nasıl yapılabileceğini bilmiyor, yalnız yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Haftalardır diğer tutuklulara, "Bu korkunç yerden nasıl kaçabiliriz?" diye sormuş durmuştu. Aldığı cevaplar hep aynıydı: "Aptallaşma" demişlerdi. "Buradan kurtuluş yok! Bu tür sorular sormak ancak ruhuna işkence sayılır. Sen çok çalışmana bak, sağ kalmak için dua et." Ama o bunu kabullenemiyordu. Kabullenemeyecekti. Kaçış konusunu bir tutku haline getirdi. Kendine verdiği cevaplar hiçbir şey ifade etmese bile, o yine tekrar tekrar sormayı sürdürdü. "Nasıl yaparım bunu? Bir yolu olmalı. Buradan hemen bugün, sağ ve sağlıklı olarak nasıl kurtulurum?"

İstiyorsan olur, diye bir söz vardır. İşte bu nedenle, ona da cevap o gün geldi. Belki sorulan soruşundaki yoğunluktandı. Belki "vakti geldi" deyişindeki emin olma durumundandı. Belki de sürekli olarak, bir tek alev alev yanan soruya cevap aramanın yarattığı etkidendi. Nedeni ne olursa olsun, bu adamın içinde insan zihninin ve ruhunun o dev gücü uyandı. Cevap ona çok olmayacak bir kaynaktan gelmişti. Çürümekte olan insan eti kokusundan. Çalıştığı yerin birkaç adım ilerisinde, bir kamyonun arkasına kürekle atılmış bir yığın ceset gördü. Gaz odasından çıkarılmış bir yığın kadın, erkek ve çocuğun cesedi. Dişlerindeki altın dolgular çıkarılmış, sahip oldukları her şey onlardan alınmıştı. Mücevherleri, hattâ giysileri bile. Bu adam kendine soru olarak, "Nazi'ler nasıl bu kadar kötü, bu kadar hunhar olabiliyor? Tanrı böyle bir kötülüğü nasıl yaratabiliyor? Tanrı bana bunu neden yapıyor?" diye sormadı. Stanislavsky Lech'in sorusu farklıydı. "Kaçmak için bundan nasıl yararlanırım?" diye soruyordu. Cevabı da bir anda buldu. Akşam yaklaşırken çalışan grup yatakhanelere dönmek üzere yola koyuldu. Lech kamyonun arkasına çömeldi. Kimsenin bakmadığı bir anda üstünde ne varsa çıkarıp cesetlerin arasına daldı. Ölü gibi numara yaptı. Daha sonra üzerine yeni cesetler atıldığında ağırlıktan ezilecek gibi olduğu zaman bile hiç kıpırdamadı. Çürüyen et kokusu, cesetlerin kalıntıları her yanını sarmıştı. Bekledi o. Onca ölünün arasındaki bir tek canlı vücudu hiç kimsenin fark etmeyeceğini umdu. Kamyonun er geç yola koyulacağını umdu. Sonunda motorun çalıştığını duydu. Kamyon titredi. Ölülerin arasında yatmış durumda, bir anda içinde umudu hissetti. Sonunda kamyon durdu, korkunç yükünü boşalttı. Düzinelerce ceset, bir de ölü taklidi yapan adam. Kampın dışında kazılıp hazırlanmış dev bir mezarın içindeydi. Lech ortalık karardıktan sonra da saatlerce oradan kıpırdamadı. Sonunda çevrede hiç kimse kalmadığından emin olunca kadavraların arasından kalktı, çıplak olarak yirmi beş mil koşup özgürlüğüne kavuştu. Stanislavsky Lech'in, o toplama kamplarında yok olup giden onca insandan ne farkı vardı? Gerçi pek çok etken söz konusuydu ama en büyük fark, onun değişik bir soru sormuş olmasıydı. O soruyu ısrarla sormuş, cevap bekleyerek sormuş, sonunda da beyni ona hayatını kurtaracak cevabı bulmuştu. Krakow'da o gün kendine sorduğu soru, kaderini etkileyecek eyleme yol açan kararı bir anda vermesini sağlamıştı. Ama cevabı almadan önce, kararı verip ve eyleme geçmeden önce, kendisine doğru soruları sorması şarttı.

Bu kitap boyunca inançlarımızın kararlarımızı, eylemlerimizi, hayatlarımızın yönünü ve dolayısiyle de kaderimizi nasıl etkilediğini öğreniyorsunuz. Ama bu etkilerin tümü hep düşünce 'nin ürünüdür. Beyninizin ömrünüz boyunca değerlendirmeyi, anlam çıkarmayı nasıl yaptığıyla ilgilidir. O halde gündelik gerçeğimizi nasıl yaratacağımız konusunun asıl kilit noktasına ulaşabilmek için, bir soruya cevap vermemiz gerekmektedir: "Biz nasıl düşünüyoruz?"

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 02:29 PM   #92 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



DÜŞÜNCELERİMİZİ SORULARIMIZ SAPTAR

Ben bir gün hayatımın önemli olaylarını ve karşılaştığım insanların hayatını düşünüyordum. Şanslı/şanssız, başarılı/başarısız öyle çok insan tanımıştım ki, bir yığın insan tökezler, geride kalır, Niagara'ya sürüklenip boğulurken başarılıların büyük şeylerin üstesinden gelebilmesini neyin sağladığını bilmek istiyordum. Kendime bir soru sordum: "Benim hayatımdaki en önemli farkı yaratan nedir, kim olduğumu nasıl bir insan olduğumu nereye doğru gitmekte olduğumu saptayan şey nedir?" Bulduğum cevap, size daha önce de söylediğim bir şeydi. "Benim nasıl hissettiğimi ve ne yaptığımı saptayan, hayatımı biçimlendiren olaylar değil, kendi hayat tecrübelerimi benim nasıl değerlendirdiğim ve nasıl yorumladığımdır. Benim bir olaya verdiğim anlam kararlarımı da, eylemlerimi de etkileyecek, dolayısıyla kaderimi etkileyecektir." Bu sefer kendime, "Ama ben değerlendirmeyi nasıl yapıyorum?" diye sordum. "Değerlendirme dediğimiz şey tam nedir?" Düşündüm. "Eh, şu anda da değerlendirme yapıyorum işte, değil mi?" dedim. "Bir değerlendirmenin ne olduğunu tarif etmek için değerlendirme yapıyorum. Benim şu anda yaptığım şey ne?" Birden farkına vardım. Ben kendime bir dizi soru soruyordum. Sorular da elbette ki şöyleydi?

Değerlendirmeyi nasıl yapıyorum?

Değerlendirme tam nedir?

Ben şu anda değerlendirme yapıyorum, değil mi?

Ben tam ne yapıyorum şu anda?

Sonra düşündüm. "Yoksa değerlendirme dediğimiz şey yalnızca sorulardan mı ibaret?" Sonra gülmeye başladım, "Eh, bu da bir soru değil mi?" diye düşündüm.

Düşünmek dediğimiz şeyin aslında bir dizi soru sorup cevaplamak olduğunu anlamaya başlıyordum. Eğer siz bunu okuduğunuz zaman içinizden, "Bu doğru" ya da "Bu doğru değil" diye düşünüyorsanız, bilerek ya da bilmeyerek kendinize, "Doğru mu bu?" diye bir soru sormuş olmak zorundasınız. Hattâ içinizden, "Bunu bir düşünmem gerek" demiş olsanız bile, aslında demek istediğiniz, "Kendime bu konuda bazı sorular sormam ve üzerinde biraz düşünmem gerek" demektir. Düşünürken, bu kavramı sorgulamaya başlayacaksınız. Bizim her an yaptığımız şeyin hep sorular sorup o soruları cevaplamak olduğunu anlamamız şart. Demek ki hayatımızın kalitesini değiştirmek istiyorsak, sormayı âdet edindiğimiz soruları değiştirmemiz gerekir. Bu sorular bizim odağımızı yönlendiriyor, dolayısıyla nasıl düşünüp nasıl hissettiğimizi de yönlendiriyor.

Soru sormanın ustaları, aslında tabiî, çocuklardır. Büyüme süreci içinde bizi milyonlarca soru bombardımanına tutarlar, değil mi? Sizce nedendir bu? Bizi delirtmek için mi? Onların sürekli olarak, her şeyin ne anlama geldiği ve kendilerinin ne yapması gerektiği konusunda değerlendirmeler yapmakta olduklarını unutmayalım. Sürekli olarak, geleceklerini yönlendirecek nöro-asosiyasyonları oluşturmaya çalışıyorlar. Öğrenen birer makine onlar. Öğrenmenin, düşünmenin, yeni reni ilintiler kurmanın yolu da sorular sormakla başlar. Ya kendimize, ya da başkalarına sorduğumuz sorularla.

Bu kitabın tümü ve benim hayatım boyunca yaptığım çalışmalar hep kendime sorduğum soruların ürünüdür. Sorduğum sorular neyi neden yaptığımız ve değişiklikleri nasıl eskisinden çabuk ve kolay oluşturabileceğimizle ilgilidir. Sorular bizim her şeyi öğrenmemizin başta gelen yoludur. Aslında Sokrat yönteminin tümü (izini eski Yunan düşünürü Sokrat'ın gününe kadar sürebileceğimiz bir öğreti biçimi) öğretmenin hiçbir şey yapmayıp yalnızca sorular sorması, öğrencilere kendi cevaplarını buldurması biçiminde yer almaktadır.

Soruların düşüncelerimizi ve tecrübelerimize gösterdiğimiz tepkileri biçimlendirme gücünü anladığım anda, bu sefer bir "sorular arayışı" içine gömüldüm. Bizim kültürümüzde ne kadar çok sayıda sorunun ortaya çıktığı dikkatimi çekti. Türlü masa oyunları hep sorulara dayalı biçimde oynanıyor. Somlar Kitabı dediğimiz de yalnızca sorulardan oluşan koskoca bir kitap. Bu sorular size hayatınızı ve değerlerinizi düşündürüyor. Yayınlandığında hemen bestsever olmuştu. Televizyon reklamlarında da soruların sık sık kullanıldığını görmüşsünüzdür. Ben yalnızca toplum içinde sorduğumuz soruların türünü bilmek istemekle kalmıyordum. İnsanların hayatında fark yaratan soruları da keşfetmek istiyordum. Seminerlerimde, uçak yolculuklarında, toplantılarda insanlara, karşılaştığım herkese bunu soruyordum. En büyük şirketlerin baş yöneticilerinden sokaklarda uyuyan evsiz barksızlara kadar, her türlü insana sordum, gündelik hayatlarının tecrübesini yaratan soruların nasıl şeyler olduğunu anlamaya çalıştım. Ve anladım ki, herhangi bir alanda, başarılı gözüken insanlarla öyle olmayan insanlar arasındaki esas fark, başarılı insanların daha iyi sorular sormaları, bunun sonucunda da daha iyi cevaplar almaları. O cevaplar onları güçlendiren, herhangi bir durum karsısında istedikleri sonucu elde etmek için tam ne yapacaklarını bilmelerini sağlayan cevaplar.

Kaliteli sorular, kaliteli bir hayatı yaratır. Bu fikri beyninize dağlamanız gerekir, çünkü bu kitaptan öğreneceğiniz en önemli şeyler arasında bu da vardır. Şirketlerin başarıya ulaşması, onların kaderini etkileyecek kararları veren kimselerin, piyasalar, stratejiler, üretilecek ürünler hakkında doğru soruları sormasındandır. İlişkilerin iyi gitmesi için, anlaşmazlık çıkabilecek noktalarla ilgili olarak insanların doğru soruları sorması, birbirini parçalayacakları yerde birbirini desteklemesi gerekmektedir. Politikacıların seçimi kazanması için, açık veya zımnî olarak ortaya getirdikleri soruların, kendileri ve toplumları için yararlı cevapları getiren sorular olması gerekir.

Otomobiller yeni icad edildiğinde yüzlerce insan otomobil yapmaya çalışmakla uğraşıyordu. Ama Henry Ford kendine, "Bunu nasıl toplu üretimle yapabilirim?" diye sordu. Milyonlarca insan komünizmin baskısı altında yaşıyordu. Ama Lech Walesa, "Tüm çalışan kadın ve erkekler için hayat standardını nasıl yükseltebilirim?" diye sordu. Soruların başlattığı süreç etkisi bizim hafsalamızın almayacağı etkiler getirir.

Hayatımızdaki duvarları yıkan da, kendi sınırlamalarımız hakkında sorular sormamızdır. Bu, iş hayatında da olur, ilişkilerde de ülkeler arasında da. Ben insanlığın tüm ilerlemelerinin önce sorular sorarak başlamış olduğuna inananlardanım.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 03:09 PM   #93 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



SORULARIN GÜCÜ

"Bazıları her şeyi olduğu gibi görür, Niçin? diye sorar. Ben hiç var olmamış şeyleri düşünürüm, Neden olmasın? diye sorarım."
GEORGE BERNARD SHAW

Çoğumuz olağanüstü yetenekli birini, hayatın güçlükleriyle başa çıkmakta insanüstü kapasiteye sahip birini gördüğümüz zaman, "Ne kadar şanslı! Ne kadar yetenekli! Herhalde doğuştan!" diye düşünürüz. Ama aslında insan beyni, cevapları dünyanın en hızlı bilgisayarından bile çabuk bulabilen bir mekanizmadır. Hattâ buna bugünün mikroteknolojisi, hesapları bir nano-saniye içinde (saniyenin bir milyarda biri) yapan bilgisayarlar da dahildir. Beynimizin depolama kapasitesine denk bir makinenin boyu, World Trade Center'ın iki katı kadar olmak zorundadır. Ama yine de bir buçuk kilo gelen gri madde, size bir anda türlü zorluklara çözümler bulma gücünü getirir, teknolojide rastlanmayacak düzeyde güçlü duygusal durumlar yaratır. En büyük güçlere sahip bilgisayar için olduğu gibi, beyinde de eğer kişi oraya depolanan her şeyi geri çağırıp kullanmayı bilmiyorsa, bunun hiçbiri işe yaramaz. Eminim siz de yeni bilgisayar almış birini tanıyorsunuzdur ya da belki böyle şeyler sizin başınıza gelmiştir, bilgisayar eve geldiğinde hiç kullanamamışsınızdır, çünkü nasıl kullanılacağını bilmiyorsunuzdur. Eğer bilgisayarın içindeki değerli bilgiler içeren dosyalara ulaşmak istiyorsanız, uygun emirleri vererek o verileri karşınıza getirmeyi bilmeniz gerekir. Tıpkı aynı şekilde, kendi kişisel veri bankanızdan istediğinizi alabilmenizi sağlayacak olan da sorular sorabilme gücünüzdür.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 04:10 PM   #94 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Güzel cevap her zaman daha güzel soruyu sorana verilir."
E. E. CUMMINGS

Benim size söylemek istediğim, insanlar arasındaki farkın sürekli sordukları sorular arasındaki farktan ibaret olduğudur. Bazı insanlar sürekli depresyon içindedir. Neden? Geçen bölümde söylediğimiz gibi, sorunun birazı durumlarının sınırlı olmasındandır. Hayatlarını sınırlı hareketlerle ve yarım bir fizyolojiyle yaşamaktadırlar. Ama daha önemlisi, kendilerini aşırı yüklü ve ezilir durumda hissetmelerine yol açacak şeylere odaklanmalarıdır. Bu odaklanma ve değerlendirme patemi, hayatın duygusal tecrübesini değerlendirme biçimlerini ciddi olarak sınırlar. Bu insan bir anda kendini nasıl hissettiğini değiştirebilir mi? Hem de nasıl yalnızca zihinsel odağını değiştirmekle, O halde odağı en çabuk değiştirme yolu nedir? Yalnızca yeni bir soru sormaktır. İnsanlar kendini sıkkın hissettiğinde, bu çok büyük olasılıkla kendilerine güçsüzleştirici sorular sordukları içindir. Örneğin şöyle sorular: "Ne yararı var? Denemeye bile gerek var mı, çünkü zaten hiçbir şey doğru gidiyor mu ki? Neden ben, Tanrım?" Unutmayın isteyene verilir.

Korkunç bir soru sorarsanız, korkunç bir cevap alırsınız. Zihinsel bilgisayarınız size hizmet etmeye her an hazırdır. Ona nasıl bir soru yüklerseniz, o da size öyle bir cevap verecektir. Demek ki eğer siz, "Neden hiçbir zaman başarılı olamıyorum?" diye sorarsanız, o da size bir cevap verecektir - uydurmak zorunda kalsa bile! Belki de, "Aptalsın da ondan" diyecektir, ya da, "Zaten başarmayı hak etmediğin için" diyecektir.

Peki, zekice bir sorunun örneği nasıl olur? Yine eski dostum W. Mitchell'ı ele alalım mı? Eğer Sınırsız Güç'ü okumuşsanız, onun hikâyesini hatırlıyorsunuzdur. Sizce vücudunun üçte ikisi yandıktan sonra sağ kalmayı ve kendini hâlâ iyi hissetmeyi nasıl başardı? Yıllar sonra bir uçak kazasına, orada iki bacağını kullanamaz hale gelmeye, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmaya nasıl dayandı? Nasıl hâlâ başkalarına katkıda bulunmaktan zevk alabildi? Çünkü doğru soruları sorarak odağını kontrol etmeyi öğrendi. Vücudu tanınmaz halde yanmış olarak kendini hastanede bulduğunda, etrafındaki diğer hastaların hep kendilerine acıyıp durmakta olduklarını, kendilerine, "Neden ben? Tanrı bana bunu nasıl yapabildi? Hayat neden bu kadar haksızlık dolu? Sakat yaşamaktan ne yarar gelir?" gibi sorular sorduklarını duyduğunda, Mitchell kendine başka bir soru sordu: "Bunu nasıl kullanabilirim? Bunun böyle olması sayesinde başkalarına ne katkılarda bulunabilirim?" diye sordu. Bu sorular kaderler arasındaki farkı yaratan sorular oldu. "Neden ben" şeklindeki bir sorudan pek olumlu bir cevap gelmez. "Bunu nasıl kullanabilirim?" sorusuysa genellikle karşımızdaki güçlükleri bir güdücü güç haline getirip kendimizi de, dünyayı da daha iyileştirmemize yarar. Mitchell incinmekle, kızmakla, çaresizlik hissetmekle hayatını değiştiremeyeceğini anlamıştı. Bu yüzden, sahip olmadığı şeylere bakacağı yerde, kendine şöyle dedi: "Ben kimim aslında? Yalnız vücudumdan mı ibaretim, yoksa bende daha fazlası mı var? Şimdi nelere gücüm yeter, nelere gücüm eskisinden daha çok yeter?" Uçak kazasından sonra, belden aşağısı felçli durumda hastanede yatarken, çok güzel ve çekici bir kadınla karşılaştı. Annie adlı bir hemşireyle. Yüzünün tümü yanmış, vücudunun belden aşağısı felçli durumdayken, "Ondan nasıl randevu alabilirim?" diye sorma cesaretini bulabilmişti. Dostları ona, "Delisin sen" dediler. "Kendini kandırıyorsun." Ama bir buçuk yıl sonra Mitchell, Annie'yle ilişkideydi. Bugün de onunla evli. İşte güçlendirici sorular sormanın güzelliği burada. Bu sorular bize emsalsiz bir kaynak getiriyor: Cevaplar ve çözümler.

Hayatta yaptığınız her şeyi sorular saptar. Yeteneklerinizden ilişkilerinize, gelirinize kadar. Örneğin bazı insanların bir türlü bir ilişkiye bağlanamamaları, kendilerine kuşku yaratıcı sorular sormalarındandır: "Ya da daha iyi biri de varsa? Ya bunu seçer de bir şeyler kaçırırsam?" Bunlar ne kadar güçsüzleştirici sorular böyle! İnsan bunları sora sora, acaba çitin öte yanındaki otlar daha yeşil mi, diye saplanır kalır, kendi hayatınızda var olan şeyden zevk alamaz olursunuz. Bazen bu tür insanlar, sonunda sahip olabildikleri ilişkiyi de, daha beter sorular sorarak mahvederler: "Nasıl oluyor da bana her zaman bunu yapıyorsun? Neden benim değerimi bilmiyorsun? Şimdi çıkıp gitsem neler hissederdin?" Bu soruları bir de şunlarla karşılaştırın: "Nasıl bu kadar şanslı çıktım da hayatımda sen varsın? Eşimin en çok nesini seviyorum? İlişkimiz sayesinde hayatımız ne kadar daha zenginleşecek?"

Parasal konularda kendinize sık sık sorduğunuz soruları düşünün. Eğer kişi parasal açıdan iyi durumda değilse, nedeni hayatlarında bir hayli korku yarattıkları içindir. Korku onları araştırmaktan, parasal konuları öğrenmekten alakoymuştur. Şöyle sorular sorarlar: "Şu anda ne gibi oyuncaklar istiyorum?" Oysa şöyle sormaları gerekir: "Parasal amaçlarıma ulaşabilmek için nasıl bir plana ihtiyacım var?" Sorduğunuz sorular odağınızı saptayacaktır. Nasıl düşündüğünüzü, nasıl hissettiğinizi, neler yaptığınızı saptayacaktır. Eğer parasal durumumuzu değiştirmek istiyorsak, kendimizi daha yüksek standartlara bağlamak zorundayız. Nelerin mümkün olduğu konusundaki inançlarımızı değiştirmeye daha iyi bir strateji geliştirmek zorundayız. Günümüzün finans devlerinden bazılarının modelini çıkarırken farkına vardığım şeylerden biri, kendilerine sürekli olarak sordukları soruların, kalabalık kitlelerine göre farklı oluşuydu. Bu sorular bazen yaygın biçimde kabul edilen "finansal bilgelik" ilkelerine bile tersti.

Şu sıra Donald Trump'ın parasal zorluklarla karşı karşıya olduğu su götürmez bir gerçek. Ama yaklaşık on yıldan beri kendisi ekonominin devlerindendi. Nasıl yapmıştı bunu?

Pek çok etken vardı tabii, ama herkesin üzerinde görüş birliğine vardıklarından bir tanesi, yetmişli yılların ortalarında, New York kenti iflâsla yüzyüze gelip de müteahhitlerin çoğu, "Bu kent batarsa biz nasıl sağ kalacağız?" gibi sorularla uğraşırken, Trump'ın benzersiz bir soru sormuş olmasıydı: "Başka herkes korkarken ben nasıl zengin olabilirim?" İşte bu soru, onun pek çok iş kararlarını biçimlendirdi ve onu ekonomi dünyasının tepelerindeki o yere yükseltti. Trump oraya vardığında durmadı. Bir harika soru daha sordu. Mali yatırımlara yönelmeden önce sorulması gereken yerinde bir soru. Bir projenin çok büyük ekonomik kazançlar vaadettiğinden emin olduğu anda, "Bunun sakıncası ne? En kötü ihtimalle ne olabilir ve ben o durumun üstesinden gelebilir miyim?" diye sorardı. İnancına göre, eğer en kötü ihtimali bile alt edebilirse, o zaman o işe hemen girişmelidir, çünkü iyi ihtimaller zaten kendi kendini idare ederdi. Peki, madem bu kadar iyi sorular sorabiliyordu, ne oldu öyleyse? Trump'ın o ekonomik stres günlerinde giriştiği işler, başka hiç kimsenin aklının ucundan bile geçirmeyeceği şeylerdi. Eski Commodore binasını almış, onu Grand Hyatt haline çevirmişti (ilk büyük ekonomik başarısı). Ekonomi düzelmeye başladığında çok kazandı. Ama daha sonra büyük parasal sorunlarla yüzyüze geldi. Neden? Birçoklarına göre, yatırım yaparken kullandığı odağı değiştirmişti. Kendine "En kârlı iş hangisi?" diye soracağı yerde, "Neye sahip olmak en hoşuma gider?" diye sormaya başlamıştı. Daha da beteri, bazılarına göre, "kötü olasılık" sorularını sormaktan vazgeçmişti. İşte uyguladığı değerlendirme sürecindeki bu bir tek değişiklik, yani kendine sorduğu sorulardaki değişiklik, belki de servetinin büyük bir bölümünü kaybetmesine yol açtı. Unutmayın, yalnız sorduğunuz sorular değil, sormadığınız sorular da kaderinizi biçimlendirmekte etkilidir.

Bugünün başta gelen beyinlerinin kilit inançları ve stratejileri konusunda araştırmalar yaparken öğrendiğim bir şey varsa, üstün değerlendirmelerin üstün hayatlar yarattığıdır. Hayatı olağanüstü sonuçlar yaratacak düzeyde değerlendirme kapasitesi hepimizde vardır. "Dahî" kelimesini duyunca siz ne düşünürsünüz? Eğer benim gibiyseniz, aklınıza ilk gelecek şey, Albert Einstein'ın resmidir. Ama Einstein, başarısız lise eğitiminin ötesine nasıl geçebilmiş de gerçek büyük düşünürler arasına karışabilmiştir? Kesinlikle kendine çok iyi formüle edilmiş sorular sorduğu için. Einstein zaman ve mekân izafiyeti fikrini ilk araştırmaya başladığında "Aynı andaymış gibi gözüken şeylerin aslında öyle olmaması mümkün mü?" diye sormuştur. Örneğin eğer bir ses patlamasının birkaç mil uzağındaysanız, siz o sesi, o mekânda çıktığı anda mı duyarsınız? Einstein öyle olamayacağını düşünmüştür. Sizin belli bir anda oluyor sandığınız şey, aslında o sıra olmuyor, pek az önce olmuş. Günlük hayatımızda zaman izafîdir, diye karar vermiştir. Zaman, zihninizin neyle meşgul olduğuna göre izafîdir.

Bir zamanlar Einstein "Bir erkek güzel bir kızla bir saat oturur, ona bir dakika gibi gelir" demişti. "Ama sıcak sobanın üzerinde bir dakika otursa, ona bir saatten uzun görünür, işte bu izafiyettir." Sonra fizik alanında daha derin düşüncelere daldı, ışığın hızının sabit olduğuna inanarak kendine şu soruyu sormakta olduğunu fark etti: "Ya ışığı bir rokete yerleştirirseniz? O zaman hızı artar mı?" Bu hayranlık uyandırıcı sorulara ve bunlara benzeyen daha başka sorulara cevap vermeye çalışırken Einstein sonunda bildiğimiz izafiyet teorisiyle ortaya çıktı.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 07:45 PM   #95 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Önemli olan, sorular sormaktan vazgeçmemektir. Merak, kendi var oluş nedenine sahiptir. İnsan sonsuzluğu, hayatı, gerçeğin o harikulade yapısını düşündükçe dehşet içinde kalmadan edemez. Her gün bu büyük esrarın bir zerresini anlamaya çalışmak da yeter. Kutsal merakı asla kaybetmemek gerekir."
ALBERT EİNSTEİN

Einstein'ın getirdiği o güçlü farklılıklar, bir dizi sorulardan ortaya çıkmıştır. Basit miydi o sorular? Evet. Güçlü müydüler? Kesinlikle. Ya siz kendinize böyle basit ama güçlü sorular sormakla ne gibi güçler yaratabilirsiniz? Sorular kafamızın içindeki cinin dileklerimizi yerine getirmesine izin veren sihirli birer araçtır. Grılar bizim dev güçlerimizin çalar saatidir. Eğer onları belirli ve iyi düşünülmüş bir talep biçiminde sunarsak, istediklerimizi elde etmemize izin verirler. Tutarlı ve kaliteli sorulardan, gerçek bir hayat kalitesi doğar. Unutmayın, beyniniz tıpkı lambanın cini gibi, size her istediğinizi verir. O halde ne istediğinize dikkat edin. Neyi ararsanız, onu bulursunuz.

Peki, iki kulağımızın arasında bunca güç bulunduğuna göre, neden "mutlu, sağlıklı, varlıklı ve bilge" kişilerin sayısı daha çok değil? Neden ortalıkta bu kadar çok çaresizlik hisseden, hayatlarına bir cevap bulamayan insan var? Bunun bir açıklaması, soru sordukları zaman, cevapların gelmesini sağlayacak güvenden yoksun olmaları. En önemlisi de, kendilerine bilinçli olarak güçlendirici soruları soramamaları. Bu süreci önceden düşünmeden ve duyarlılık göstermeden uyguluyorlar, o gücü istismar ediyorlar, ya da inançsızlıkları yüzünden fitilini tutuşturmayı beceremiyorlar. Bunun klasik örneği, kilo vermek istediği halde başaramayan kişidir. Aslında veremiyor değildir; ne yemesi gerektiği konusunda halen uyguladığı plan, o kişiyi desteklemiyordur. Kendilerine şöyle sorular sorarlar: "Ne yersem kendimi en tok hissederim? Yiyip de yanıma kâr kalacak en tatlı, en besleyici yiyecek nedir?" Bu soruların sonucunda, yağlı ve şekerli yiyecekleri seçerler, bu da daha yeni mutsuzlukların garantisi olur. Ya kendilerine soru sorarken, "Beni neler iyi besler? Hafif olduğu halde bana enerji verecek ne yiyebilirim? Bu beni temizler mi, yoksa tıkar mı?" diye sorsalar, hattâ daha iyisi, "Eğer bunu yersem, amacımdan sapmamak için neyi feda etmem gerekecek? Şimdi bu hovardalığı yaparsam sonunda bedelini nasıl öderim?" diye sorsalar, fazla yemeyi acıya bağlarlar, davranışları da hemen değişir.

Hayatınızı değiştirip daha iyi hale getirmek için sormayı âdet edindiğiniz soruları değiştirmeniz gerekir. Unutmayın, sürekli olarak kendinize sorduğunuz soruların paterni, ya sinirlilik ya zevk, ya güceniklik ya ilham, ya sefillik ya da sihir yaratacaktır. Ruhunuzu yüceltecek, keyfinizi getirecek, sizi insanlığın mükemmelliğine doğru götürecek soruları sorun.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 07:52 PM   #96 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



SORULAR NASIL İŞLER?

Sorular üç belirli şeyi gerçekleştirir:

1. Sorular neye odaklandığımızı, dolayısıyla da nasıl hissettiğimizi hemen değiştirir. Eğer sürekli olarak, "Neden canım bu kadar sıkkın?" ya da "Neden kimse beni sevmiyor?" gibi sorular sorarsanız, o zaman kendinizi sıkkın ve sevilmeyen bir insan olarak hissetmeniz için bir neden olduğu fikrini destekleyen referanslara odaklanır, onları arar, sonunda da bulursunuz. Sonuç olarak, o yararsız durumda kalırsınız. Eğer bunun yerine, "Durumumu nasıl değiştireyim de kendimi mutlu hissedeyim ve daha çok sevileyim?" diye sorarsanız, o zaman çözümlere odaklanırsınız. Beyniniz başlangıçta, "Yapabileceğim hiçbir şey yok," diye cevap verse bile, siz eğer Stanislavsky Lech gibi ya da W. Mitchell gibi direnir, güven duyarsanız, her şeye rağmen beklenti içinde olursanız, sonunda ihtiyaç duyduğunuz ve hak ettiğiniz cevapları alırsınız. Kendinizi daha iyi hissetmek için gerçek nedenler bulursunuz, onlara odaklanınca da duygusal durumunuz hemen onu izler.

Düz cümleyle soru arasında çok büyük farklar vardır.

Kendinize, "Ben mutluyum, ben mutluyum, ben mutluyum" derseniz, belki bu kendinizi mutlu hissetmenize yol açabilir - tabii yeterli duygu yoğunluğu kullanıyor, fizyolojinizi, dolayısıyla da "durum"unuzu değiştiriyorsanız. Ama aslında böyle düz cümleleri bütün gün söyleyip yine de hissettiklerinizi değiştiremeyebilirsiniz. Hislerinizi asıl değiştirecek olan, soru sormaktır. "Şu anda hangi konuda mutluyum? Eğer mutlu olmak istesem, beni ne mutlu ederdi? Bu kendimi nasıl hissetmemi sağlar?" Eğer bu tür sorular sormayı sürdürürseniz, kendinizi gerçekten mutlu hissetmeye başlamanızı sağlayacak gerçek referanslar bulursunuz, bunlar gerçekten mutluluk verecek nedenlere odaklanmanızı sağlar. Mutlu olduğunuzdan emin olursunuz.

Kendinizi düz cümlelerle pompalayıp durmak yerine soru sorarsanız, o duyguyu hissetmek için gerçek nedenler bulursunuz. Siz de ben de nasıl hissettiğimizi şu anda, sırf odağımızı değiştirmekle değiştirebiliriz. Çoğumuz bellek yönetiminin gücünü pek anlayamamışızdır. Hepimizin hayatında çok değer verdiğimiz mutluluk anları bulunduğu doğru değil midir? Onlara odaklandığımız, onları düşündüğümüz zaman hemen kendimizi harika hissettiğimiz doğru değil midir? Bu belki bir çocuğun doğumudur, belki düğün gününüzdür, belki de ilk randevunuzdur. Sorular o anlara yönelik rehberlerdir. Eğer kendinize, "Benim en değerli anılarım neler?" diye sorarsanız, ya da "Şu anda hayatımda harika olan ne var?" diye sorarsanız, bu soruyu ciddi ciddi düşünürseniz, kendinizi harika hissetmenize yol açacak tecrübeleri düşünmeye koyulursunuz. O duygu durumundayken, kendinizi olsa olsa daha iyi hissedersiniz. Yalnız daha iyi hissetmekle de kalmaz, çevrenize de daha çok katkılar getirirsiniz.

Tahmin edebileceğiniz gibi işin zor yanı, çoğumuzun otomatik pilota bağlı durumda olmamızdan kaynaklanmaktadır. Sormaya alıştığımız soruları bilinçli olarak kontrol etmediğimiz için, duygusal alanımızı ciddi biçimde sınırlarız, eldeki kaynakları da yeterince kullanamayız. Çaresi mi? Bölüm 6'da değindiğimiz gibi, ilk adım, ne istediğinizi keşfetmek ve eski sınırlayıcı paterninizin ne olduğunu anlamaktır. Sonra kendinize kaldıraç bulun. Şöyle sorun: "Eğer bunu şimdi değiştirmezsem, ödeyeceğim bedel ne olur? Uzun vadede bu bana neye mal olur?" Bir de, "Bunu şimdi yaparsam bütün hayatım nasıl değişir?" diye sorun. Paterni yarıda kesin (eğer hiç acı hissetmiş, sonra aklınızı başka bir şey çelince onu hissetmez olmuşsanız, bunun ne kadar etkili olduğunu anlarsınız); yeni ve güçlendirici bir alternatif bulup onu daha iyi sorularla destekleyin, sonra da kendinizi buna şartlandırmak için sürekli tekrarlayın, sonunda hayatınızın ayrılmaz bir parçası haline gelsin.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 07:56 PM   #97 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



BİR GÜÇ BECERİSİ

Kriz anlarında güçlendirici sorular sormayı öğrenmekçok önemli bir beceridir. Bu beceri beni hayatımda en zor dönemlerden çekip kurtarmıştır. Bir keresinde, eskiden benimle çalışmış birinin verdiği seminerde, benim geliştirdiğim malzemeyi kendinin olarak tanıtması ve kelime kelime aynen sunması karşısında neler hissettiğimi hiç unutamam. İçimden yükselen ilk içgüdüler, "Ne cüretle! Buna nasıl cesaret eder?" diye sormaktı. Ama çok geçmeden anladım ki bu tür cevap verilemeyecek sorulara yönelmek ancak beni sinirlendirmeye yarar, kurtuluşu olmayan bir döngüye kapılırım. Adam yapacağını yapıyordu benim yapabileceğim de, avukatlarımın ona acı-zevk ilkesini uygulayıp onu yola getirmesini sağlamaktı. Eh, bu süre içinde ben neden kızgın bir durumda kalacaktım peki? Yoluma devam edip hayattan zevk almayı sürdürmeye karar Verdim. Ama kendime, "Bunu bana nasıl yapar?" diye sorduğum sürece, olumsuz durumum devam edecekti. Durumumu değiştirmemin en hızlı yolu, kendime yeni bir dizi soru sormaktı. "Bu adamın nesine saygı duyuyorum?" diye sordum. Önce beynim bir çığlık attı "Hiçbir şeyine!" diye haykırdı. O zaman, "Eğer saygı duymak isteseydim nesine duyabilirdim?" diye sordum ve sonunda cevabı buldum. "Doğrusu adam yan gelip oturmuyor, en azından, benim ona öğrettiklerimi kullanıyor!" Bu düşünce beni güldürdü, döngüden kurtuldum, durumumu değiştirdim seçeneklerimi yeniden değerlendirdim ve o seçenekler uygulanırken de kendimi iyi hissettim.

Hayatımın kalitesini yükseltme yolu olarak keşfettiğim şeylerden biri, saygı duyduğum insanların sormaya alışkın oldukları soruları modellemektir. Eğer çok mutlu birini bulursanız inanın bana, bir nedeni vardır. O neden, o kişinin sürekli olarak kendini mutlu eden şeylere odaklanmasıdır, yani kendine mutlulukla ilgili sorular soruyordur. Onların sorularını öğrenin, kullanın, siz de onlar gibi hissetmeye başlarsınız.

Bazı soruları hiç ele almamız gerekmez. Örneğin Walt Disney, kurduğu kuruluşun başarılı olup olamayacağı sorusuna yer vermeyi reddetmişti. Ama bu da, Sihirli Krallığın yaratıcısı, kendine daha akıllıca sorular sormadı demek değildir. Benim büyükbabam Charles Shovvs eskiden Disney'le çalışan bir yazardı. Disney sonradan Hanna-Barbera'yla çalışmaya başlamış Ayı Yogi'yi, Huckleberry Hound'u yaratmıştı ama, dedemin onunla çalışması daha eskiydi. Dedemin bana anlattığı bir şey vardır. Ne zaman yeni bir proje ya da senaryo üzerinde çalışmaya başlasalar, Disııey'in girdi isteme yolunda kendine özgü bir usulü varmış. Bir duvarın tümünü o projeye ayırır, oraya senaryo, fikir gibi şeylerle ilgili soruların hepsini asar, şirkette kim varsa gelip asılı sorulara yanıtlarını yazarmış. "Bunu nasıl daha iyi hale getirebiliriz?" Herkes bu sorunun altına türlü türlü çözümler yazar, duvarı önerilerle kaplarmış. Sonra Disney herkesin cevaplarını okurmuş. Böylelikle Walt Disney, şirketindeki herkesin kaynaklarını kullanarak, o girdilerin kalitesinde sonuçlar üretirmiş.

Bizim aldığımız cevaplar, sormaya istekli olduğumuz sorulara bağlıdır. Örneğin eğer kızgınlık hissediyorsanız, birisi size, "Bunun çok iyi yanları neler?" diye sorarsa, cevap vermek istemeyebilirsiniz. Ama öğrenmeye yüksek değer veriyorsanız, belki kendinize sorduğunuz,"Bu durumdan ne öğrenebilirim? Bu durumu nasıl kullanabilirim?" gibi sorulara cevap vermek isteyebilirsiniz. Yeni farklılıklara ve üstünlüklere olan isteğiniz, sorulara cevap vermeye zaman ayırmanızı sağlar, bunu yaparken de odağınızı, durumunuzu ve almakta olduğunuz sonuçları değiştirirsiniz.

Hemen şimdi kendinize birkaç güçlendirici soru sorun? Şu anda hayatınızın nelerinden mutlusunuz? Bugün hayatınızda harikulade olan ne var? Neler için gerçek anlamda minnet duyuyorsunuz? Bir an durup cevapları düşünün, şu anda kendinizi harika hissetmek için geçerli nedenleriniz olmasının ne güzel bir duygu verdiğine bakın.

2. Sorular, kapsama almadığımız şeyi değiştirir.

İnsanlar "kapsam dışı bırakan" yaratıklardır. Sizin de benim de, şu anda çevremizde odaklanabileceğimiz milyonlarca şey olup bitmektedir. Kulağımızın damarlarından geçen kanımızdan, kollarımıza değen rüzgâra kadar. Ama biz aynı anda ancak birkaç şeye odaklanabiliriz. Zihnimiz bizim bilincimiz dışında türlü türlü şeyler yapabilmektedir, ama bilinçlilik düzeyinde aynı anda odaklanabileceğimiz şeylerin sayısı sınırlıdır. Bu yüzden beyin, zamanının büyük bir bölümünü, neye dikkat edeceğimizi bir öncelik sırasına sokmakla geçirir, daha da önemlisi neye dikkat etmeyeceğimizi, yani neyi kapsamdışı bırakacağımızı kararlaştırır.

Eğer kendinizi gerçekten üzgün hissediyorsanız, bunun bir tek nedeni olabilir: Demek ki kendinizi iyi hissetmenizi gerektirecek her şeyi kapsam dışı bırakıyorsunuz. Eğer kendinizi iyi hissediyorsanız, demek ki odaklanabileceğiniz kötü şeyleri kapsam dışı bırakıyorsunuz. O halde birine bir soru sorduğunuzda, o kişinin neye odaklandığını, neyi kapsam dışı bıraktığını değiştirebilirsiniz. Birisi size, "Bu projeye benim kadar üzülüyor musun?" diye sorsa, siz daha önce o soruna üzülmemiş bile olsanız, daha önce kapsam dışı bıraktığınız şeylere odaklanmaya başlar, kendinizi kötü hissetme durumuna geçersiniz. Birisi size, "Hayatında neler berbat?" diye sorsa, bu soru ne kadar gülünç bir soru olursa olsun, kendinizi cevap vermeye mecbur hissedebilirsiniz. Bilinçli olarak cevap vermezseniz, bu sefer de o soru zihninize bilinç dışı düzeyde takılabilir.

Tam tersine, eğer size "Hayatında gerçekten harika olan neler var?" diye sorsalar, siz de o cevaba odaklamanız, bir anda kendinizi çok iyi hissettiğinizi görebilirsiniz. Birisi size, "Bu proje gerçekten harika, biliyor musun?" dese. "Şu yarattığımız şey sayesinde sağlanacak etkiyi hiç düşündün mü?" diye de devam etse, gözünüze çok yorucu görünmüş olan o proje ilham dolu bir hale gelir. Sorular insan bilincinin lazeridir. Odağımızı konsantre eder ne hissedip ne yapacağımızı saptarlar. Bir an durup odada çevrenize bakın, kendinize bir soru sorun: "Bu oda neden kahverengi?" Bakıp görün. Kahverengi, kahverengi, kahverengi. Şimdi bu sayfaya bakın. Çevre görüş açılarınızı kapatarak, yalnızca yeşil olan şeyleri düşünün. Çok iyi bildiğiniz bir odadaysanız, bunu herhalde kolaylıkla yapabilirsiniz. Ama yabancı bir odadaysanız, yeşilden çok kahverengileri hatırlama olasılığınız fazladır. Şimdi tekrar çevrenize bakıp, neler yeşilmiş, dikkat edin. Yeşil, yeşil, yeşil. Bu sefer daha çok yeşil gördünüz mü? Yabancı odadaysanız, cevabınızın evet olacağından eminim. Bu bize ne öğretiyor? Neyi ararsak, onu buluruz.

Demek ki kızgınsanız, kendinize sorabileceğiniz en iyi sorulardan biri, "Bu sorundan ne öğrenebilirim ki bir daha hiç olmasın?" sorusudur. İşte bu soru, kaliteli soruya örnektir. Sizi şimdiki zorluktan kurtarıp, gelecekte bu acıyı yaşamamanız için gerekli olan kaynaklara götürecektir. Bu soruyu soruncaya kadar, sorunun aslında bir fırsat olması ihtimalini kapsam dışı bırakmış sayılırsınız.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-02-2011, 08:02 PM   #98 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



VARSAYIMIN GÜCÜ

Sorularda bizim inançlarımızı etkileme gücü vardır, dolayısıyla da neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı yolundaki düşüncelerimizi etkilerler. Bölüm 4'de öğrendiğimiz gibi, derine işleyen sorular sormak, güçsüzleştirici inançların referans ayaklarını sallamakta, bizim o inançları demonte edip yerine daha güçlendirici inançlar koymamıza olanak tanımaktadır. Ama hiç dikkat ettiniz mi, sorularda kullanmayı seçtiğimiz kelimelerle bu kelimelerin dizilişi bile, bazı şeyleri dikkate alıp diğerlerini olağan kabul etmemizi sağlamaktadır. Buna varsayım gücü denir. Sizin bunun da farkında olmanız şarttır.

Varsayımlar bizi, doğru da, yanlış da olabilecek şeyleri kabul etmeye programlar. Bunlar başkaları tarafından da kullanılabilirler, bilincimiz dışında kendimiz tarafından da.

Örneğin bir iş kötü gittiğinde kendinize şöyle bir soru sorsanız, "Ben neden hep kendi kendimi sabote ediyorum?" deseniz, kendinizi bu tür yeni yeni olaylara hazır hale getirir, kendi kendini gerçekleştiren kehanet döngüsü kurarsınız. Neden? Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, beyniniz söz dinleyip sizin sorduğunuz soruya cevap bulacaktır. Kendinizi sabote ettiğinizi doğruymuş gibi kabul edeceksiniz, çünkü odağınız bunu neden yaptığınıza dönüktür, yapıp yapmadığınıza değil.

1988 başkanlık seçimleri sırasında, George Bush, başkan yardımcılığına Dan Quayle'in aday olduğunu açıkladıktan hemen sonra bir olay olmuştu. Bir haber televizyonu ulusal çapta bir anket yaptı, insanlardan belli bir soruya cevap vermek için 900'lü bir numarayı aramalarını istedi. Soru şuydu: "Dan Quayle'in aile nüfuzundan yararlanarak kendini Ulusal Muhafız Birliği'ne sokmuş ve böylece Vietnam'a gitmekten kurtulmuş olması sizi rahatsız ediyor mu?" Bu soruda apaçık gözüken varsayım, Çhıayle'in gerçekten aile nüfuzunu kullanıp kendine haksız bir avantaj sağlamış olmasıydı - oysa bu hiçbir zaman kanıtlanmış değildi. Ama yine de insanlar soruya, sanki bu da gerçekmiş gibi cevap verdiler. Hiçbiri doğru mu ki, diye sormadı. Otomatik olarak kabul ettiler. Daha da beteri, pek çok insan telefon ettiğinde, bundan çok büyük rahatsızlık duyduklarını söylediler. Böyle bir gerçek hiçbir zaman ortaya konmuş değildi! Ne yazık ki bu tür şeyler pek sık olmaktadır. Biz kendimiz de aynı şeyi sık sık başkalarına yaparız.

Başkalarının ya da kendinizin güçsüzleştirici varsayımlarını kabul etmeyin. Sizi güçlendirecek yeni inançları destekleyecek referanslar bulun.

3. Sorular elimizdeki kaynakları değiştirir. Bundan beş yıl kadar önce ben hayatımın önemli bir kavşak noktasına gelmiştim. Yıpratıcı bir gezi programından evime döndüğümde, iş arkadaşlarımdan birinin çeyrek milyon doları zimmetine geçirdiğini ve şirketimi 758.000 dolar borca soktuğunu öğrendim.

Beni bu noktaya getiren, bu adamı ilk işe alırken sormamış olduğum sorulardı. Şimdi kaderim, soracağım yeni sorulara bağlıydı. Danışmanlarımın hepsi bana, bir tek seçeneğim olduğunu söylediler, o da iflâs ilan etmekti.

Hemen sormaya başladıkları sorular şöyleydi:

"İlk önce neleri satmakla başlayalım? Elemanlara kim söyleyecek?" Ama ben yenilgiyi kabul etmedim. Ne pahasına olursa olsun şirketimi devam ettirmenin bir yolunu bulacağıma karar verdim. Bugün hâlâ işimin başındayım, bunun nedeni de çevremdekilerin bana verdiği güzel öğütler değil, benim daha iyi bir soru sormuş olmamdır: "Ben bunu nasıl tersine çevirebilirim?"

Ardından daha da ilham verici bir soru sordum:

"Şirketimi nasıl kurtarıp bir sonraki düzeye çıkarabilirim ve onu geçmiştekinden daha büyük etkiler yapacak hale getiririm?" Daha iyi bir soru sorunca daha iyi bir cevap alabileceğimi biliyordum.

İlk başta, istediğim cevabı alamadım. "Olayı tersine çevirmenin bir yolu yok" cevabı geldi. Ama ben aynı yoğunluk ve beklentiyle sormayı sürdürdüm. Sorumu genişlettim, "Ben uyurken bile, daha fazla değerler katacak, daha çok insana yardım edecek yol nedir? İnsanlara ulaşmam için kendi fiziksel varlığımla sınırlı olmayan yol nedir?" Bu soruları sorunca, şirketime başka insanları katmak, daha çok sayıda kişinin beni ülkenin her yanında temsil etmesini sağlamak fikri geldi. Aynı sorularla, bir yıl sonra yeni bir fikir daha belirdi. Televizyonda enformasyon-reklam karışımları sunmak. O da aynı alev alev soruya cevap olarak gelmişti.

O günden bu yana, 7 milyon kadar bant doldurup dünyanın her yanına dağıttık. Bir soruyu yoğun biçimde sorduğum için, dünyanın her yanındaki insanlarla ilişkiler geliştirmeme yardımcı olacak cevabı almıştım, aksi halde o insanlarla karşılaşma, onları tanıma, onlarla herhangi bir ilişkide bulunma olanağım bulamazdım.

Özellikle iş hayatında, sorular gerçekten bize yepyeni dünyalar açar, elimizde olduğunu bilmediğimiz kaynaklardan yararlanma olanağı getirir. Ford Motor Company'de, emekli olan Başkan Donald Petersen, ısrarlı sorularıyla tanınan biriydi: "Ne düşünüyorsunuz? İşiniz nasıl daha iyileştirilebilir?"

Bir keresinde Petersen, Ford'un kârlılığını başarı yoluna yönelten bir soru sormuştu. Tasarımcı Jack Telnack'a, "Tasarımladığın arabaları seviyor musun?" diye sormuştu. Telnack, "Aslında sevmiyorum," demişti. Petersen o zaman ona kilit soruyu sordu. "Yönetime boş verip de, sahip olmak isteyeceğin arabayı neden çizmiyorsun?"

Tasarımcı, başkanın bu sözünü tuttu 1983 Ford Thunderbird'ü tasarımladı. Bu araba daha sonraki Taurus ve Sable arabaların ilhamı oldu. 1987 yılına gelindiğinde, Petersen'in başkanlığındaki Ford, kârlılıkta General Motors'u aşmıştı. Bugün de Taurus, tüm arabaların en güzellerinden, en iyilerinden biri olarak yerini korumaktadır.

Donald Petersen soruların o inanılmaz gücünü gerçek anlamda kullanmış kişilere örnektir. Bir tek basit soruyla Ford Motor Company'nin kaderini değiştirmiştir. Aynı güç, günün her ânında sizin de, benim de elimizde var. Herhangi bir zamanda kendimize sorduğumuz sorular kendimizin kim olduğu, neler yapabileceği, rüyalarımıza kavuşmak için neleri yapmaya istekli olduğumuz konusundaki görüşlerimizi biçimlendirebilir. Sorduğunuz soruları bilinçli olarak kontrol etmeyi öğrenmek, nihaî amacınıza ulaşmanızı benim bildiğim her şeyden daha büyük etkiler yapacaktır. Bizim kaynaklarımız çoğu zaman, kendimize sorduğumuz sorularla sınırlıdır, başka sınırı da yoktur.

Hatırlamamız gereken bir önemli nokta, inançlarımızın aklımıza gelen soruları etkileyeceğidir. Birçok insan, "Durumu nasıl tersine çevirebilirim?" sorusunu hiç sormazdı, nedeni de çevrelerindekilerin onlara, bunun imkânsız olduğunu söylemesiydi. Bunun bir zaman ve enerji kaybı olduğuna inanırlardı. Sınırlı sorular sormamaya dikkat edin, çünkü o zaman sınırlı cevaplar alırsınız. Sorularınızı sınırlayan tek şey, nelerin mümkün olabileceği konusundaki inançlarınızdır. Benim kişisel ve profesyonel kaderimi biçimlendirmiş olan bir ana inanç sorular sormayı sürdürürsem bir cevap geleceği inancıdır. Tek yapacağımız, daha iyi bir soru yaratmaktır. O zaman daha iyi bir cevap gelir. Hayat bir oyun. Bütün cevaplar zaten orada hazır. Kazanmak için tek yapacağınız, doğru soruları bulup sormak.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-02-2011, 11:53 AM   #99 (permalink)
Binbaşı
 
Alexandra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jun 2010
Bulunduğu yer: Venüs
Mesajlar: 1,403
Tesekkür: 6,102
1,460 Mesajinıza toplam 6,406 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Alexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond reputeAlexandra has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Ya ben Sedona yönteminden sonra buna da takıldım. Benim kristal kürem de çatlamıştı galiba... Sebat etmek... O kadar önemli ki... Sebat... kesinlikle...
__________________
"... I'm just a dreamer
I dream my life away
I'm just a dreamer
who dreams of better days."
Alexandra isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 20-02-2011, 03:21 PM   #100 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Kesinlikle öyle. Benim de en ihtiyaç duyduğum şeylerden birisi. Her şey, uygulanan yöntemler, teknikler vs. herkeste işe yaramayabilir ancak sebat etmek herkesin önünü açar mutlaka.

Sevgilerimle.
__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
anthony robbins, içindeki devi uyandır, kitap özeti, sınırsız güç


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Soru soran cevaptan kaçamaz." KAMERUN ATASÖZÜ HİÇBİR nedene ihtiyaçları yoktu. Gelişleri sırf o Yahudi olduğu içindi. Naziler evini bastılar, onu'da tüm ailesini de tutukladılar. Sonra hepsini sürü güder gibi bir trene doldurdular, Krakow'daki ölüm kampına yolladılar. Ailesini gözlerinin önünde kurşuna ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 06:23 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.