Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-01-2010, 01:50 PM   #5 (permalink)
gunesim
Yüzbaşı
 
gunesim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 759
Tesekkür: 4,989
489 Mesajinıza toplam 2,458 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
gunesim is a jewel in the roughgunesim is a jewel in the roughgunesim is a jewel in the roughgunesim is a jewel in the rough
Standart Cevap: HOLİSTİK İNSAN!

Olmaz olmaz demeyin.



Ben “Olmaz, olmaz!” dedim ama gerçekten oldu. Gördüm, gözümün önünde yaptı. Olayın gerçekleştiği yer Cities'in en altındaki kafe.

Aylin, 12 yaşında, tatlı, kendi halinde bir kız. Holografik beyin teknikleriyle bir sürü bize çok acayip gelen şey yapabiliyor. Annesi bunun Aylin'e özel olmadığını, herkesin yapabileceğini söylüyor. Neler mi yapıyor? Gözlerine bant takıyor, eline verdiğin her şeyin rengini söylüyor. Görmeden... Sadece dokunarak... Enerjisini hissederek... Fotoğraflara bakıp kişilerin yaşayıp yaşamadığını söyleyebiliyor... Yine gözleri kapalı, dergilerin üzerinde yazan şeyleri okuyabiliyor. Bunlar benim tanık olduklarım. O gün kafede, Sevda Bakankuş, Arıtan Yayınları'nın sahibi Aydın Arıtan, Aylin, fotoğraflarımızı çeken Senih ve Sertab Erener'dik. Sertab da tanık oldu bir sürü şeye. Bu röportaj yarın da devam edecek. Aylin başka şeyler de yapabiliyormuş. Neler olduğunu öğrenebilmeniz için bu röportajı okumanız

Hikayanin en başından başlayalım...
- Adım Sevda Bakankuş. Ben bir iş kadınıydım. Tekstil mümessilliği yaptım, iki sene önce önüme bu proje geldi.

Neydi bu proje?
- “Holografik beyin teknikleri.” Rusya'da bir sürü merkezde uygulanıyor. O merkezlere de “İnsan Gelişim Akademileri” deniyor. Kapalı gözlerle renkleri görebiliyorsunuz, ellerinizle okuyabiliyorsunuz. Amaç, çok azını kullandığımız beynimizin kapasitesini yüzde 80'e kadar çıkarmak...

Kim getirdi bunu?
- Yabancı bir hanım.

Ne dedi?
- “Türkiye'de bunu açalım” dedi. Ben tabii heyecanlandım, çünkü önce tamamen yatırım olarak baktım, tutar diye düşündüm. İçeriğiyle ilgili değildim.

Sonra?
- Rusya'dan hocalar geldi. İlk önce yakın çevremize eğitim vermeye başladık. Ben yavaş yavaş işin içine girdim. Ve öyle bir nokta geldi ki, teknikleri öğrendim. Eğitimleri kendim verecek düzeye geldim. Daha doğrusu bu teknikleri Türkiye'ye daha uygun bir program haline getirdim. Artık yoluma yalnız devam ediyorum...
(Röportajın bu noktasında ne yalan söyleyeyim, karşımdakinin bir “şarlatan” olduğundan neredeyse emindim. Hiç ama hiç inandırıcı gelmedi söyledikleri...)

İnsan, bu teknik sayesinde ne öğreniyor?
- Kendisinin farkına varıyor. Ne kadar güçlü olduğunu kavrıyor. Ama ben bu bilgileri karşımdakine öğretirken ona bir lütufta bulunmuyorum, sadece beyinde kullanmadığı alanları nasıl kullanabileceğini öğretiyorum. İnanın, bu da çok olağanüstü bir şey değil, herkes yapabilir. Önce tabii her insanın beyninde bir bilgisayar bulunduğunu ve onu nasıl açacağını öğretiyoruz...

Pardon? Ne bilgisayarı? Nasıl yani?
- Beynimizde bir biyoekran var. O açılıyor, her şeyi görüyoruz ve orada her şeyi yapabiliyoruz.

Siz de benim buna inanmamı mı bekliyorsunuz!
(Arıtan Yayınları'nın sahibi Aydın Arıtan söze giriyor...)
- Ben de Sevda Hanım'ın seminerlerine katıldım. O Rus hocalardan teknikleri öğrendim. Hatta çocuklarım ve hanım da katıldı. Bu arada, ben bu konuda pek çok kitap yazdım, hatta diyebilirim ki “hologram” ve “holistik” konusunda Türkiye'de en çok yazan insan benim. Sevda Hanım “Böyle böyle bir eğitime başlıyoruz” deyince, dahil olduk. Birkaç aşamalı bir eğitim. Önce bir biyoenerji çalışması yapıldı. Bu çalışma, zihinle beden arasındaki ilişkiyi gevşetmek ve beyne daha geniş kullanım imkânları tanımak için yapılıyor. Bu 10 ders devam etti.

Peki siz beyninizin atıl bölümlerini kullanabiliyor musunuz?
- Maalesef. Hayata analitik baktığım için o süreçler bende iyi işlemedi. Ama eşimde ve çocuklarımda işledi. Çocuklarım, kapalı gözlerle renkleri görüyorlar. Birazdan Sevda Hanım'ın kızı Aylin size birtakım örnekler gösterecek. Benim size anlatmak istediğim şu: Birazdan göreceğiniz şeyler Aylin'e özel değil, bunu kavramanız çok önemli, sadece Aylin yapabiliyor değil, bir sürü çocuk yapabiliyor. Biz bu teknikleri okullarda uygulamak üzere bir program yaptık, çünkü çocuklar çok hızlı öğreniyor. Biz burada bir çağ dönüşümünden söz ediyoruz. Yeni bir çağ başlıyor. Ve bunlar birtakım evrensel bilgiler. Bugüne kadar beynin daha geniş alanlarını kullanma imkânları tapınaklarda ve tarikatlarda sır olarak saklandı ve sembollerle anlatıldı. Çünkü insanlar bunu anlayabilecek düzeyde değillerdi. Şimdi hazırız.

Öyle bir söylediniz ki, kendimi Dan Brown'ın kitaplarının içinde hissettim...
- Eskiden bu tür bilgilere ulaşmak için çok uğraş vermek gerekirdi. Yunus mesela, 40 sene eğri olmayan odun taşıdı dergahına. Bir şeye odaklanarak egolarını indirmeye çalışmışlar. Ama şimdi öyle teknikler söz konusu ki, 6-7 yaşındaki çocuklar bile bunu kolayca öğrenebiliyorlar.
(Adam ciddi, kendinden emin, önünde bugüne kadar yazdığı bir sürü kitap duruyor, söylediklerine yüzde 100 inanıyor. Sözü, tekrar Sevda Hanım alıyor...)
- 50 yıl içinde inanılmaz şeyler olacak. İnsanlar birbirlerini çok daha iyi anlayacaklar. Çünkü gizli olan hiçbir şey kalmayacak. Evrende her şeyi birbirine bağlayan iki güç var, sevgi ve enerji. Sevginizi ve enerjinizi verdiğiniz her şeyle bağlantı kurabilir, ona her istediğinizi yaptırabilirsiniz.

Benim anlayabileceğim gibi anlatır mısınız?
- Hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Sizde de, bende de, çiçekte de, taşta da, suda da, yaprakta da evrenin bütün bilgisi var. Yani aslında sen benim, ben sensin. Ama içinde bulunduğumuz görev alanları itibarıyla bazı kodlarımız açık, bazı kodlarımız kapalı. Mesele sahip olduğumuz güçlerin farkına varabilmemiz, kendimize dönerek, enerjimizi belli bir norma getirerek, bu bilgileri bir CD okur gibi okuyabilmemiz...

Hadi beyefendinin bir sürü kitabı var, ama sizin iki sene öncesine kadar bu konuda bilginiz yok, nasıl oluyor da şimdi uzman gibi konuşuyorsunuz...
- Ben de bilmiyorum bu sorunun cevabını...
(Aydın Bey atlıyor...)
- Ben size Sevda Hanım'la ilgili gözlemimi söyleyeyim, ilk tanıştığımızda bu işlerden gerçekten anlamıyordu. Arkasından da söylüyorum, yüzüne de, resmen zihninde bir açılma oldu. Şimdi bu konuda yıllarca kafa patlatmış, bir sürü kitap okumuş biri gibi konuşuyor, beni de şaşırtıyor, pek çok şey öğreniyorum kendisinden, üst düzey bir bilgiye sahip.
(Sevda Hanım hafif utanıyor...)
- Bunlar bana bir şekilde geliyor. Bakın, öğrendiklerimi önce kendi yakınlarım üzerinde uygulamaya başladım. Kim mi onlar? Kızlarım. Gece saat 12'de onları arabaya alıyordum ve diyordum ki, “Evet kızlar, biriniz sağa oturun, biriniz sola. Şu andan itibaren gözleriniz kızıl ötesi dürbün, hadi bakalım yol boyu yere bakın, yerin altında ne görüyorsanız bana söyleyin...” Size neler gördüklerini söylesem küçük dilinizi yutarsınız...

Bir dakika! Ne gördüklerini bir kenara bırakalım da, gözlerini nasıl kızıl ötesi dürbün yaptılar onu anlatabilir misiniz?
- İnternetten kızıl ötesi dürbün resmi indirdik, beyinlerine yükledik, sistemi çalıştırdık.

Öyle oluyor mu? Ben de Angelina Jolie'nin resmini indireyim o zaman...
- O başka bir şey. Ama mesela saati de beyninize kurabiliyorsunuz...

Nasıl yani?
(Aydın Bey cevaplıyor...)
- Bakın, insana tuhaf geliyor ama benim çocuklarım da saat yüklediler beyinlerine. “Şu anda saat kaç?” diyorsun, “18.15 baba” diyor. “Nereden biliyorsun evladım?” diyorum, “Beynimdeki ekranda yazıyor” diyor. Dijital olarak görüyormuş. Çocuklarımın yalan söyleyecek hali yok. Oluyor bunlar. Pek çok insan istediği saatte uyanabilir mesela, o da bir tür beynin programlanması...
(Sevda Hanım topa giriyor...)
- Zihninizdeki ekranda dijital bir saat kuruyorsunuz ve diyorsunuz ki, “Beni şu saatte uyandır ve Vivaldi çalsın...”

Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?
- Hayır Ayşe Hanım, bizim beynimiz tüm bunları yapabiliyor. Beyninize bir video kamera kuruyorsunuz ve diyorsunuz ki “Şu anda bir doğum günü partisi yapılıyor, hediyeler veriliyor bunu kaydet, yarım saat sonra tekrar bakacağım.” O arada başka işler yapıyorsunuz, yarım saat sonra beyninizdeki o kasedi tekrar seyrediyorsunuz. Biz tüm bunları yapabilecek kadar mükemmel yaratılmışız. Daha bir sürü şey yapabiliyoruz, suyu da ekran gibi kullanabiliyoruz. Çünkü su da bilgi taşıyor. Bir gün bunu fark edince, ateşe dayanıklı cam kaba su koydum, Aylin'i çağırdım, dedim ki, “Tek bir noktaya odaklanıyorsun...” Gerisini Aylin anlatsın...
(Masada bu ana kadar suskun duran 12 yaşındaki tatlı kız çocuğu konuşmaya başlıyor...)
- Önce küçük bir nokta görüyorum, sonra o yavaş yavaş çizgi haline geliyor ve bir anda genişliyor, ekrana dönüşüyor. Normalde o ekranı kendi zihnimde görüyorum. Ama suda da görebiliyorum. Normal bir bilgisayar ekranı gibi, çok farkı yok, sadece daha hızlı açılıyor. Ve orada istediğim her şeyi görüyorum, istersem film izliyorum, istersem müzik dinliyorum. MP3 gibi de çalışıyor, istediğim şarkıyı kaydediyorum, çalıyorum, beğenmezsem bir ötekine geçiyorum.

Aylincim, bütün bunlar sana tuhaf gelmiyor mu?
- Yok hayır. Ablam da beyninde ekran açabiliyor.



Alıntıdır.
gunesim isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla